Diyet takıntısı mutsuz ediyor
Çağımız bir standartlar ve normlar çağı. Uluslararası, milli standart ve norm tespit kuruluşları yaşamı kolaylaştırmak amacıyla çoğu konuda standartları tanımlamayıp neyin nasıl olması gerektiğini tanım ederken, tıp dünyası da koruyucu-önleyici sıhhat davranışlarından, egzersiz, spor ve beslenmeye değin değişik alanlarda öneriler sıralayıp sağlıklı bir hayat için nelerin yapılması ya da yapılmaması gerektiğine dair uzunca listeler oluşturuyor.
Peki, olumlu bir amaca hizmet etmek üzere oluşturulan bu öneriler en çok üzerine spekülasyon yapılan ve reel bağlamından kopartılarak, yeni bir standartlar-normlar manzumesi olarak topluma pazarlanan ve yoğun kampanyalarla mutlak olarak tüketilmesi emredilen “görünüş-kilo-perhiz” üçlemesine dönüştürülünce neler oluyor?
Psikiyatri Uzmanı Dr. Bora Telaferli, ” Dış Görünüş-kilo-diyet konularında kadınlar üzerine oluşturulan zorlama ve ayrımcılığın boyutu şayet de modern dünyada diğer hiçbir konuda söz konusu değil. Pazarlama bacağı iyi düşünülmüş moda, yaşam biçimi, perhiz yayın ve ürünleri değil satıyor. Buralarda önerilen yöntemlerin dinç olmadığı, sağlığı korumayı amaçlamadığı, mucize vaatler içerdiği ve hatta sağlığı tehlikeye attıklarını bilerek ırk bunların peşinden gitmemeli” diyor.
Taleferli, bazı insanların konuyu adamakıllı ileri götürerek diyeti bir saplantı haline getirdiğini, hayatının her anına bulaştırarak sonunda kendini mutlak mutsuzluğa mahkûm ettiğini vurguluyor: “Görünüş-kilo-diyet” üçlemesi üzerine yoğun toplumsal baskı ve propaganda aleyhinde bahşedilen tepkiler iki grupta ele alınıyor. Uçlarda olmayan, çan eğrisinin orta kısmında bulunan kişiler olabildiğince toplumdan öbür düşmemeye çabalayarak, “standardı” tutturmaya özen gösteriyor. Maruz kaldığı baskıya gücünün yettiği dek tepki vererek/esneyerek ahenk göstermeye çalışıyor. Fazla zorlanıp, uyması gereken normlar gücünü aştığında, ben bu halimden de memnunum diyerek, enerjisini başka bir alana yönlendirebiliyor. Bu grup, diyeti bazen yapılması zorunlu bir şey gibi görürken, gerektiğinde ondan vazgeçip pastasını da sevinçle yiyebiliyor.”
DİYETTEN SAPMAK SUÇLULUK DUYGUSU YARATIYOR
Uçlarda bulunan kişiler için ise diyetin yaşamın olmazsa olmaz zorunluluğu haline geldiğini belirten Taleferli, bu kişilerin, diyetin dışına çıkmayı yaklaşık olarak en büyük günah ya da suç olarak gördüklerini vurgulayarak şunları aktarıyor: “Diyetin bir sonu, varılacak hedefi olmadığı için diyete tabi kalmak da bu grubu mutlu etmiyor. Diyetten sapmak suçluluk, diyeti devam etmek mutsuzluk ikilemi içinde tablo aniden saplantılı-zorunlu hal alıyor. Gerçekte bu kişilerin sorunu perhiz değildir. Perhiz burada bir yer tutucudur, temelde yatan sorun kişinin kendini-algılaması ve bilinçaltı ile ilintilidir. Diyeti alıp çıkartacak olsanız, yerini temizleme, armoni, afiyet vs. diğer bir takıntılı konu tez dolduracaktır. Altta yatan psikopatolojinin üstüne gidilip, klinik tablonun tedavisi sağlanmadıkça birey dar ve huzur bulamaz.“
Diyet ve besin çevresinde dönüp duran bu davranış örüntüleri sıradan, çağın gereği olarak algılanıyor ve patolojilerin üzeri örtülüyor. Yetişkin insanların deha özgür iradesini kısıtlayan bu şart, yeni yetişmekte olan çocuklarda çok ciddi sorunlar yaratarak, kronik yeme bozuklukları başta edinmek üzere fazla sayıda manâlı psikiyatrik ve tıbbi hastalığa zemin hazırlıyor. Taleferli’ye tarafından, bu konuda fazla ciddi bir bilinçlendirme kampanyası ve sivil örgütlenme gerekli bir gereksinim.
Henüz yorum yapılmamış.