Didem Gürçay “Çocuklar hayvanların koruyucu meleği”
“Tılsımlı Köpek Momo”, “Yenmeyen Sebzeler Ülkesinden” sonraki ikinci romanınız… Ya-zarlık serüveniniz nasıl başladı?
Gerçekte birincil romanım “Tılsımlı Köpek Momo”… Ben Momo’yu 2004-2006 arası İngilizce yaz-mıştım. O sırada yeni bir iş kuruyorduk ve ben bu stresi kaldıramıyordum, stresten kaçmak için akşamları bu şahane hikayeyi yazmaya başladım. Benim bu yeteceğimi ilk keşfeden İsviçre’deki tarih öğretmenim Mr. Neal’dır. Ben ortaokul ve liseyi İsviçre’de yatılı okudum ve en sevdiğim öğretmenim de Mr. Neal’dı. “Sen konuştuğun gibi çok akan ve sürükleyici yazı-yorsun, yazar olmalısın” derdi. Natürel o zaman başımda kavak yelleri… Hiç oralı olmuyordum fakat zaten üniversiteyi okuduğum Londra’da, Shakespear’in tüm kitaplarını edebiyat dersle-rinde büyük bir zevkle yutarak okuyordum. Herkesin özleyip pöf’lediği derse koşarak girer ve büyük bir mutlulukla dersi dinlerdim.
Neden çocuk edebiyatı? Çocuklarla/çocuklukla nasıl bir bono var aranızda?
Bilhassa seçmedim. Ama illa niçin diye sorarsak çünkü içimde ama çocuk hiç ölmedi bilakis gittikçe daha da köklendi. Yaş aldıkça, yetişkinlerin dünyasının ne dek sıkıcı, ne dek renk-siz ve ne dek insafsız olduğunu gördüm.
“YAZARKEN FAZLA EĞLENDİM”
“Momo”nun hikayesini yazmaya nasıl karar verdiniz?
Karar vermedim fiilen. Yani bu oturup düşünüp planladığım bir şey değil. Aynı kitapta an-lattığım gibi Momo ve kız kardeşi Koko’yu, 2003’ün şubat ayında çok karlı bir günde Tarabya Sümer Korusu’nda buldum. Momo’da beni en etkileyen şey, gözlerinin ne değin parlak oldu-ğuydu. Benzeri biri gözlerinin içine yıldızlar serpiştirmişti. O akşam eve bunları getirdiğimde eşim, “Didem sen bir kitap yaz dünyaca meşhur olsun ancak yetişiriz biz bu dek kedi ve köpe-ğin masrafına” demişti. Gerçekten bunu kafama sokan eşim. Bundan bir sene daha sonra bir akşam meslek dönüşü masaya oturdum ve hikaye başladı. Karakterler gelip, masanın üzerinde belirdiler ve bana bu sihirli masalı anlatmaya başladılar. Ben onlardan bu masalı dinledim ve yazdım. Yazma süresi 2 yılı buldu.
Kitabın öyküsünü birazcık anlatır mısınız?
“Kutsal Kemik” kitabında yazar bir kehanete tarafından Tarabya’da, kalbinde fazla kayda değer bir tılsı-mın yarısını içeren bir Türk cadde köpeği dünyaya geliyor. Bu cadde köpeğinin görevi diğer dünyalara seyahat ederek tılsımın öteki yarısını bulup aktive edip evreni ve bütün iyi kalpli yaratıkları, damarlarında mavi kan akan fena köpek Edmund’dan kurtarmak. Hikayemiz Ta-rabya’da başlıyor ama sonra diğer dünyalarda devam ediyor.
Kitap 400 sayfa, bir sürü insanlaştırılmış hayvan karakterlerini ve şahane varlıkları içeriyor. Kitapta Momo’yla birlikte baş rollerde ufak bir kız var; Aylin. Momo tılsımın diğer yarısını bulmaya insan arkadaşı Aylin ve kendisini korumakla görevli, kulağında oturan Japon kulak perisi Fumino ile birlikte gidiyor. Daha artı anlatmayayım telaşı kaçmasın. Ben yazarken fazla eğlenmiştim. Kendimce okuyucu da fazla eğlenecek.
Kitabın misyonu nedir, neden yazdınız sizce bu kitabı?
Bu kitabın büyük bir misyonu var; gelirinin büyük bir bölümü Yedikule Hayvan Barınağına kalacak. Tüylü çocukların ihtiyaçlarına gidecek. Bunun için ilk kez kitabın basılmasını sağ-layan sevgili Tara Kitap’ın sahibi Selcen Gür’e ve kitabı tekrar duyurmak için saçlarını süpürge eden sevgili dost çevreme de fazla teşekkür etmek istiyorum.
“BEĞENDİĞİM KİTAPLARI DAIMA OKURUM”
Yazma ritüelleriniz var mı? Hangi ortamda yazmayı seversiniz veya yanınızda size ilham veren neler olur?
Yazma ritüelim değil. Enerjim düştüğünde yazamıyorum. Eğer o gün oturup yazacaksam asla ve asla enerjimi emen hiç kimseyle telefonda bile görüşmem. Ama çok yıkıntıilginç fazla güneş-li havalarda da yazamıyorum, fakat gotik ve karanlık havalarda veya geceleri daha gizli ve hızlı yazıyorum. Ben dağ insanıyım, dağları, o göğe uzanan harikulade ağaçlara hayranım. Tabii fakat doğada, müthiş bir göletin önünde veya karlı dağlara bakarken fazla daha akan yazabilirim.
Siz kimleri okumayı severseniz, kütüphanenizde elinizin en fazla gittiği kitaplar hangileri?
Ben karmakarışık okuyan biriyim. Örneğin beni Jackie Collins okurken görürsünüz, daha sonra bir bakmışsınız Ayşe Kulin elimde geziyorum, aa sonradan hoop elimde 60’ların büyük mistiği Nevil-le Goddard’ın kitabı hatim indiriyorum, o biter Reşat Nuri Güntekin başlar, oradan Gülse Birsel’e geçerim, oradan Kerime Nadir’in “Hıçkırık” romanını belki 100 kez yeniden okurum ve tabii ki yüksek inanılmaz kitap koleksiyonumda unutmayalım. Ben beğendiğim kitapları daima okuyan biriyim.
“ÇOCUKLARIN HEPSİ HAYVAN SEVİYOR”
Yeni roman fikirleri var mı? veya daha interaktif projeler var mı kafanızda?
Var yeni roman fikirleri var. Bir adam başına yurtdışına başlatmak üzere, tekrar çocuk, öteki 4 adet daha okul öncesi ve ilkokul seviyesi, masa üstümde duruyorlar geçen sene yazmıştım korona karantinası esnasında. Ana kafamda kendi hayatımdan esinlendiğim mükemmel bir aşk romanı var. Lakin onu demin detaylandırmadım.
Çocuklara, bu röportaj vesilesiyle hayvanlarla ilgili tahsis etmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Benim gözlemim çocukların az kalsın hepsi hayvan seviyor ve hayvanlara karşısında fazla koru-macılar. Çocuklara vereceğim mesaj; çocuklar muhteşemsiniz, o saf enerjinizle, o yüksek titreşiminizle… Muhteşem renklerinizle… Sizler hayvanların koruyucu meleklerisiniz, kendimce görevinizi şahane yapıyorsunuz. Devam!
Henüz yorum yapılmamış.